Psikolog Gizem Buluğ Yazdı: "Bebeğinizle Güvenli Bağ Kurmanız En Az Beslenmesi Kadar Önemli"
Tüm anneler bebeklerinin sağlıklı bir gelişim göstermesini ister. Doğru ve iyi beslenme, bu gelişimin en önemli parçasıdır. Ancak şefkat ve beden teması da bebeğinizle sağlıklı ve güvenli bir bağ kurabilmek için, en az beslenme kadar gereklidir. Psikolog Gizem Buluğ Özdemir siz anneler ve anne adayları için yazdı.
Beslenme mi Şefkat mi?
Sevgili anneler, yeni doğan bebeğinizle ile güvenli bağ kurabilme endişesi yaşıyor olabilirsiniz. Bu yazıyı okuduğunuzda, bebeğinizin, dünyaya geldiğinde duygusal olarak nelere ihtiyaç duyduğunu ve bu ihtiyaçların karşılanmasının ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
Bugün, psikoloji alanında yapılan, etik olmadığı hususunda çoğunluğun hemfikir olduğu fakat psikolojide yeni ufuklar açmış bazı deneylerden bahsedeceğim. Bu deneyler sevgi, şefkat ve tensel temasın, bebeklerinizin sağlıklı gelişimi için ne kadar önemli olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
"Harry Harlow, The Wire Mother Experiment"
İlk olarak Harry Harlow’un “The Wire Mother” deneyinden bahsedeceğim. Harlow 1958 yılında, bağlanmanın temelinde bedensel temasın mı yoksa bebeğin beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasının mı daha önemli olduğunun cevabını araştırmak için resus maymunları üzerinde bir deney yapar:
Bir kafese biri telden, diğeri pamukla kaplı iki sahte anne maymun konulur. Daha sonra sütle dolu bir biberon bazen telden annenin, bazen de pamukla kaplı olan annenin üzerine yerleştirilir ve bebek maymunların her iki yapay annenin biberonundan da beslenmesi sağlanır. Bir müddet sonra gözlemlenir ki, biberon hangi annede olursa olsun; yavru maymun, pamuktan olan anneyi tercih eder.
Bu deney sonucunda Harlow, sevginin ve bağlanmanın beslenme ile değil, şefkat ve temas ile ilgili olduğunu açıkça vurgular. YouTube videosunu izlemek isteyenler için aşağıya ekliyorum.
II.Frederik Deneyi
İkinci deney için biraz eskilere gidiyoruz. Bu deneyin doğruluğu ile ilgili elimizdeki tek kaynak Salimbene adli tarihçinin anlattıkları. Ancak konu ilginç olduğu için yine de paylaşmak istedim.
13. yüzyılda, çılgın deneyleri ile bilinen Alman İmparatoru II.Frederik “insanların doğuştan getirdiği dil”i merak eder ve bunu anlamak için bir deney yapar. Günümüz etik anlayışının tamamen dışında olan bu deneyde, 50 tane bebeğe yalnızca mama verilir ve yalnızca temel bakımları yapılır. Bebeklerle hiç konuşulmaz. Deneyin sonucunda II.Frederik, merak ettiği sorunun cevabını alamaz çünkü bebekler konuşacak yaşa gelmeden hayatlarını kaybetmişlerdir. Fakat yine de bu deney başka bir soruya cevap vermiş olur: Kendisiyle konuşulmayan, dokunulmayan, kucaklanmayan bebekler yeterli bir şekilde beslenseler dahi sağlıklı bir yaşama sahip olamıyorlar.
Peki nasıl olur da bebeklerin tüm fizyolojik ihtiyaçları karşılanmış olmasına rağmen, deney böyle ciddi bir şekilde sonuçlanmış olabilir?
Bu durum uzmanlarca şöyle açıklanıyor. Bebek, doğumundan altı saat sonra örtük belleğe kayıtlar yapmaya başlar. Ağlayan, bağıran, gülen bebek hiç ilgi görmediğinde, beyni ‘ben istenmiyorum’ mesajını alır. “İstenmiyorum” mesajını alan bebeğin beyni onun yaşamı için gerekli olan salgılamaları durdurur. Buna bağlı olarak da bedeni her türlü hastalığa dirençsiz hale gelir ve böylece sonuçlar böyle ciddi boyutlara varabilir.
“Still Face Experiment”
Bahsetmek istediğim son deney, 1975 yılında Psikolog Edward Tronick tarafından yapılan, anne ile ilişkinin, bebeğin duyguları üzerindeki etikisini gösteren, “Still Face Experiment”:
Yukarda izleyebileceğiniz videonun ilk bölümünde anne, bebekle yoğun bir etkileşim halindedir. İkinci bölümde ise aynı anne, bebeğe ifadesiz bir şekilde bakar. Bebek çeşitli stratejilerle annesinin ilgisini çekmeye çalışsa da başaramaz. Başaramayınca da huzursuzlanır, stres tepkileri verip ağlamaya başlar. Yani, enerjisini sürekli olarak, hayatta kalma ihtiyacının çözümünü bulmak için harcamaktadır.
Bu deneyle de, çocuk ve bakım veren kişi arasındaki etkileşimin çocuk için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Burada, Aletha Solter’in Bilinçli Bebek kitabından bir sözü aklıma geliyor:
“Neye ihtiyacı olduğunu anlamasanız ya da yanlış şeyler yapsanız bile, bu onu duymazdan gelmenizden iyidir.”
Bebeğinizle konuştuklarınız, kurduğunuz iletişim, aranızdaki etkileşim hiçbir zaman boşa gitmez. Çocuğunuzu büyütürken onu beslemeniz, temel fiziksel ihtiyaçlarını gidermeniz elbette önemlidir ancak bunları yaparken duygusal bir bağ kurmanız da aynı derecede önemli ve gereklidir.
Peki bunun için neler yapabilirsiniz?
- Çocuğunuzun duyguları konusunda farkındalığınızı yükseltin: Çocuklar anlaşıldığını hissettiğinde sorunlarla daha iyi baş edebilirler.
- Çocuğunuzla duygusal bir bağ kurun: Ondan fiziksel teması, sarılmayı, gülümsemeyi, şakalaşmayı eksik etmeyin.
- Çocuğunuza duygularını tanımayı ve ifade etmeyi öğretin: Bunun için duygu ifadelerini kullanabilirsiniz, çocuğunuzun duygularını ona yansıtın.
Bunu da Okumanızda Fayda Var: Anne ile Bebek Arasındaki Duygusal Bağ Nasıl Güçlendirilir?
Duygularını ifade edebilen çocuklar, aynı şekilde sorunlarını da iyi ifade edip, çözüm konusunda gecikmeden destek alabilmenizi sağlayabilirler.
Sizlere, çocuğunuzu büyütürken çok faydasını göreceğiniz Aletha J. Solter'in Bilinçli Bebek adlı kitabını önererek veda ediyorum.
İçeriği
- Beğendim
- Beğenmedim
Hafta hafta bedeninde ve bebeğindeki gelişmeleri ücretsiz takip et. Seni en iyi ifade eden seçeneğe tıklayarak, değişimleri haber almaya başla!
Gebe.com hesabım var